3 Temmuz 2011 Pazar

Küllerinden doğan şehir: Varşova

Uzuncadır merak ettiğim ama bir türlü gidemediğim Varşova’yı bir iş seyahati vesilesiyle görme fırsatım oldu. Krakow’un 2. Dünya Savaşı’nda herhangi bir zarar görmemiş olması sebebiyle daha çekici olduğu söylenegelir. Başkent Varşova ise aksine savaşta en ağır zararı görmüş birkaç kentten biri. Almanların özellikle yenileceklerini anladıkları andan sonra gerçekleştirdikleri planlı yıkımlar sebebiyle şehirde neredeyse sağlam tek bina kalmamış. 1950’lerde başlayan toplu restorasyon sürecinde yıkılan binalar eski resimlere bakılarak tekrar inşa edilmiş ve şehir küllerinden tekrar doğmuş. Çoğu kişi etraftaki hiçbir binanın orjinal olmamasından dolayı olaya burun kıvırırken, ben yapılan özverili çalışmaya şapka çıkaranların safında yer almayı tercih ediyorum müsaadenizle. Güzelim İzmir 1922’de yandıktan sonra restorasyon yerine yangın yerinin üzerinden dümdüz geçenler, yanmayan yerleri de sonrasında beton blok haline sokmayı maharet sayanlar da benzer bir çalışmayı bize çok görmeselermiş keşke.

Polonya tarihi oldum olası hep acılarla gark olmuş. Ülke Rus, Alman işgalleri arasında harap olmuş, gitmiş. 1795’de kaybettiği bağımsızlığını ancak 1918’de geri alabilmiş. Tam 123 yıl haritadan silinmiş. Bu süre zarfında ülkenin mevcudiyetini tanıyan yagane ülke Osmanlı olmuş. Yapılan hariciye toplantılarında padişahların böyle bir ülke kalmadığını bile bile “Lehistan elçisi nerede” diye sorması, sadrazamların da her seferinde “Lehistan elçisi yolda” demesi ünlü bir hikayedir. (Lehistan = Polonya’nın eski adı) 2. Dünya Savaşı’nda her ne kadar zaman zaman direnmeye kalksalar da sonları hep hüsran olmuş. Ziyaretimin hemen bir hafta sonrasında bu sefer de başbakanlarının uçağı düştü malumunuz, onlarca üst yetkili öldü gitti. Musibetten kurtulamıyor ülke bir türlü...

2. Dünya Savaşı öncesinde 400.000 yahudinin yaşadığı Varşova’da şu an yahudi varlığı yok denecek kadar az. Gettoda yaşayanların hemen hepsi toplama kamplarında ölüme gitmiş. Kalanlar da savaş sonrası yok olmuş Varşova’ya dönmek yerine İsrail’e göç etmeyi tercih etmişler. Dolayısıyla özellikle Polanski’nin Piyanist filminde şahit olduğumuz yahudi kültürünü kalan izlerden ancak tahmin etmek mümkün oluyor.

Madam Curie (asıl adı Maria Sklodowska) ve özellikle Chopin’in Varşova’lı, Papa Jean Paul II’nin de Polonya’lı olması şehrin birçok yerinde defalarca vurgulanıyor, zihinlere iyice kazınıyor.

Restore edilmiş eski şehrin yanısıra, Sovyet kardeşlerin zamanında hediye ettiği devasa Stalinist bina Kültür & Bilim Sarayı, 1944’deki şerefli hezimetleri Varşova Ayaklanması adına yapılan müze ve anıt, akşamüstü ve haftasonları inanılmaz görüntüler sunan güzeller güzeli Lazienki Parkı, “tarih coğrafya bir yere kadar, alışveriş yapıp gezmek istiyoruz” diyenler için Nowy Swiat Caddesi ve Arkadia Alışveriş Merkezi'ni şehrin görmeye değer yerleri olarak sayabilirim.

Her ne kadar görememiş olsam da Polonya'ya gidecek olanların Varşova'nın yanısıra Krakow + Auschwitz ve 2. Dünya Savaşı'nın çıkmasına sebep olan Gdansk'ı (=Danzig) da planlarına eklemelerini tavsiye ederim.



Fotoğraflar için: Gezi Yorumları

Hiç yorum yok: